19 Ocak 2012 Perşembe

SIFIRIN ALTINDA

Aşağıdaki görüntü buzdolabımdan. Derin dondurucum -18 dereceyi gösteriyor.
Bu görüntü ise dün akşam eve dönerken arabanın göstergesinde okuduğumuz rakam: Arabanın dışı -24,5, içi -24 derece! Geçen yıllarda -18 dereceyi görmüştüm. Ama ilk defa -24,5 dereceyi görüyorum. Sabah işe giderken ise -18,5 derece idi. Öğleden sonra iş çıkışı -15 dereceye yükselmişti ama!

Hemen hemen her akşam ve her sabah bir sis bulutu içinde gidiyorum. Yerde asvalttan ziyade buz var. Üstünde soğuk havanın rüzgarla savrula savrula gidişini görebiliyorum. Sokak derin dondurucudan daha soğuk.


Çok soğuk ve çok sıcak havaları sevmiyorum. Ev hanımı olsam, sonbaharda eve bir girerdim taa ilkbahara kadar sıcacık evimde otururdum. İlkbahar sonunda yeniden eve girer ve yaz çıkana kadar ben de evden çıkmazdım:))





12 Ocak 2012 Perşembe

BİR KAR HİKAYESİ

Geçtiğimiz cuma günü işe giderken tüm çalıların ve toprağın, yolların, arabaların kırağı ile beyazlamış halini gördüm. Zaten geç kaldığım için yolda fotoğraf çekemedim ama hastanenin girişinde bahçeden manzaralar aşağıdaki gibiydi:


Pazar günü tüm sabahı ve öğleyi temizlikle heba ettikten ve yeterince yorulduktan sonra, bir ağrı kesici yuvarladım. Gerçi iş tamamen bitmemişti ama evde o varken temizlik yapmama alışık olmayan ve sabrını daha fazla zorlamak istemediğim eşimle beraber evdeki eksikleri tamamlamak üzere Koçtaş'a gittik. Karşı dağların tepelerine kar yağmıştı.Hava açıktı ama bulutlar da yavaş yavaş toplanmaya başlamıştı:


Salı günü karlı bir sabaha uyandık. Bir cersaret işe gittim. Az biraz kar vardı. Fotoğraflar yine hastanemizin bahçesinden:












Salı günü kar biraz daha artmıştı. Bütün gün de yağmaya devam etti:




Akşam iş çıkışı korka korka eve geldim. Eşim ise ilçedeki işine hiç gidememiş. Polis yarı yolda tüm araçları durdurmuş. Kar lastiği olanlar da dahil zincirsiz hiç bir aracın geçişine izin verilmediğinden eve dönmek zorunda kalmış. Ben de her zaman ekmek aldığım fırından bir sürü ekmek, poğaça, kek, simit falan aldım. Nolur nolmaz diye:) Kar hiç durmadı. Bütün gece ve gün yağdı.



Çarşamba günü ben işe gidemedim. Eşim evde uzun uzun kalabilen bir adam değildir. Öğlen işe gitmek üzere evden ayrıldı. Bir kaç saat çalışıp geri döndü. O gittikten sonra iş makinası geldi ve site içindeki yolları açtı.


İşe minibüsle gidebilmem için yaklaşık 2 km lik bir yolu yürümem lazım. Yolda birkaç inşaata bekçilik yapan 2, yatılı bir kız kursuna bekçilik yapan da 1 köpek var. Yani kar olmasa da yürümek (benim için) mümkün değil. Bugün (perşembe) iş arkadaşlarımdan rica ettim, iznimi 2 gün daha uzatacaklar. Kar hala yağıyor. Dün gece eltimin oğlu da bize geldi, gece oğlumla ikisi kartopu oynadılar. Aşağıdaki gece görüntülerinde kar en az miktarda. Çünkü iş makinası daha az önce gitmişti. Bu görünenler yolların açık hali. Ama siteden çıkıp ana yola ulaşıncaya kadar geçen 2 km lik yolda sadece 1 araçlık yol varmış. Eşim öyle söylüyor. Yani 2 araç karşılaşırsa yolda, "iki inatçı keçi" sendromu yaşanabilir:)Bu arada bazı sıkıntılar yaşadık. Uyduların içi kar dolu olduğu için tv izleyemedik. Hatta ( zaten izlediğimiz bir kaç kanal olduğundan) daha önce hiç ihtiyaç duymadığımız dijitürk olayına da bu evde ilk defa daldık ve o da göstermiyordu. Dünyayla tek bağımız internetti. Hatta "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dizisini bile internetten izledik. Çok şükür elektriğimiz var derken bir de elektrik kesintisi yaşadık. Bu tvden de daha önemli. Çünkü doğalgaz ve bağlantılı olarak ısınmak için de elektrik gerekli. Sabah biraz temizlik yaptım. İlk psikolojik romanımız kabul edilen, Mehmet Rauf'un "Eylül" isimli romanına başladım. Okunmayı bekleyen bir sürü kitabım var. Babam hepsini okudu. Ben çoğuna daha başlayamadım bile:)



Blogcu dostlar eylemsiz kaldığımda hiç gelip bi hal hatır soranınız olmadı. Teessüf etmeye hakkım var mı bilmiyorum. Gerçi pek çalışkan bir blog sayılmam ama insan bi merak etmez mi ayol en var ne yok diye.



Yeni yazılarda buluşmak üzere..