Ben bu yolda tekrar yürümem
Artık buralardan geçemem
Ben bu yaştan sonra ne kara kaşa göze
Ne de selvi boya hiç gelemem
Artık buralardan geçemem
Ben bu yaştan sonra ne kara kaşa göze
Ne de selvi boya hiç gelemem
Dedim. Yüz vermeyeceğim, bilgisayar mühendisi yeğen tatile gelene kadar. Gelsin, o icabına bakar. Dolaşmayacağım öyle blog blog bu gece. Zaten gelmiş gece yarısı, sabah yaklaşmış. Bari hayattan dem vurayım dedim:
Sene 89-90 falan. Bütünlemeye kalmışım babalar gibi. Yaz sıcağında ders çalışıyoruz, serinlemek için, yurdun minicik balkonuna odadaki masayı çıkarıyoruz. Balkon o kadar küçük ki, masayı koyduktan sonra, dip dibe 2şerden 4 kişi karşılıklı zor oturuyor, 5. kişi balkon kapısına sandalyesini koyup, bedeninin yarısı balkonun içinde, yarısı odanın içinde oturuyor. Oda ile tek bağlantı bu 5. arkadaş olduğu için tüm ortalık hizmetine de o bakıyor:) Tam da bu sırada nasıl olmuşsasa zabıtayı atlatabilmiş bir seyyar satıcı kiraz satarak aşağıdan geçiyor. Yurt çok büyük. Dışarı çıkıp arka sokakta kirazcıyı yakalayıncaya kadar yeni bir kiraz mevsimi daha gelir. Hemen, odada ranzadan ranzaya bağlayıp çamaşır serdiğimiz ipi çözerek aşağı sallandırıyoruz parayla birlikte. Az sonra da kirazlara kavuşuyoruz. Nasıl tatlılar, hemen kirazların yarısı bitiveriyor. Derken balkonumuzun da baktığı arka sokakta bir kavgadır tütüyor: Mahallenin kadınları kirazcıyı kovalıyor. Bir taraftan avucumuza sıkıştırdığımız kirazları yerken, diğer taraftan da kavgayı seyrediyoruz. Bu esnada anlıyoruz ki, kirazlar kurtludur. Öyle hemen teslim olmuyoruz elbette. Belki bizimkiler kurtlu değildir! Bir, iki, üç, beş...Açıp kontrol ediyoruz: Kardeşim, bir tanesi de sağlam olmaz mı ya hu?
Dün kiraz aldım manavdan. Bir tane bile çürük, kurtlu çıkmadı. Bu sefer de nasıl bir ilaçlama yaptıklarına taktım. Allahtan kiraz mevsimi çabuk geçiyor:))