26 Nisan 2013 Cuma

AZ KALSIN TEYZEMİN YENİ BİR BLUZU DAHA OLUYORDU:)

YKM'nin, büyük beden reyonunda buna çok benzeyen desende bir bluz denedim. Büyük bedenin en küçüğü, genellikle olduğu gibi yine büyük geldi, alamadım. Yeni açılan kumaşçıda da tesadüfen bu kumaşı bulunca hemen üstüne atladım. Beğendiğim bir tişörtümü kalıp olarak kullandım, diktim. Yakayı fazla oymuşum, bedeni de biraz fazla tutmuşum. Almadığım o büyük beden buluzun hayaleti eve kadar beni takip etmiş gibi oldu.
Hiç sevmem bozuk bir şeyi düzeltmeyi. Atmaya hazırlanıyordum, teyzeme uyacağını düşündüm. O kabul etmese de benden bir beden kadar daha geniş:)   
Sonra düşündüm; "hadi kızım, o kadar emek verdin, azıcık daha uğraş, toparla şu buluzu!" dedim. Tabi "inanırsak olur Nurten, sen bunu yaparsın, başlamak bitirmenin yarısıdır" gibi basma kalıp laflar da zihnimde dans etti beni sinir edercesine.
Yakanın orta noktasını belirledim. Omuzla ön orta arasına, iki tarafa ikişerden dört tane pens attım. Pensi hem buluz parçasına, hem de yaka pervazına çektim. Ön ortaya doğru ütüleyip yaka pervazını geri katladım ve incecik dikiş geçtim.  
Bence biraz daha yanlardan içeri girmem gerekecek. Olsun, yaka biraz toparlandı ya, gerisi kolay artık.   

25 Nisan 2013 Perşembe

KERMESİN BOLEROSU, HERKESİN BOLEROSU

Yeğenime niyetle başladığım, sonra da kermese göndermeye karar verdiğim boleroyu bitirdim. Kuzenimin üstünde görüntüledim. 
Kendisi hakiki sıfır bedendir. Kermes işi bitince yeğenime yenisini öreceğim için, "acaba dar mı oldu" diye şüphelenip Pınar'a bir ölçmek istedim, giydirdim, oldu. Pınar, üniverste mezunu, yeni evli, bir ev hanımı; yeğenim ana sınıfı öğrencisi. Pınar'a oluyorsa, Gülceye de olur kanaatindeyim:)) 
Boleronun ortasını bir zamanlar bilgisayarıma kaydettiğim bir motiften aldım. Kalan kısmı tamamen kendi uydurmam. Bazıları buna "benim tasarımım" diyorlar ama ben hiç bir zaman böyle bir hadsizlik yapamam. Sonuçta sayılarını, sıralarını ben ayarlamış olabilirim, motifi "atkafadan-deneme-yanılma" yöntemiyle ben geliştirmiş olabilirim ama senelerdir hepimiz internette gördük bu tarzı. Ben bundan sonraki uygulamalarımda bir kaç değişiklik de yapmayı düşünüyorum. Ama onlar da tasarım olmayacak elbette. "Tasarım" kelimesini üstlenebilecek tek kişi, ilk olarak bu yuvarlaklardan yelek-hırka-bolero modelini geliştiren hanımdır, yani "fikir annesi" dir. Bizler sadece bunu kendimizce yorumluyoruz.  
Bu arada bolerom çok beğenildi. Pınar kendisine bir tane örecek. Ben de bir arkadaşımın küçük kızına öreceğim. Küçük olsun, çabuk bitsin:) 

21 Nisan 2013 Pazar

PAZAR LEZZETİ

NTV'de Refika Birgül'ün Mucize Lezzetler isimli yemek programı severek takip ettiğimiz bir yapım. Aşağıdaki kek de, Refika'nın 23 Nisan Çocuk Bayramı vesilesiyle bu pazar yaptığı muzlu çikolatalı kek tarifiydi. 
Evdeki muzların içi geçmiş, ben de elmalı yapayım bari dedim. Kek malzemesi çok az. Hepi topu 2 yumurta var içinde. Ben yapınca bol olsun isterim.  Bazan işyerime arkadaşlarıma götürüyorum yaptıklarımı, nadiren eşimin işyerine gönderiyorum. Bu yüzden bereketli olmalı. 
Ayrıca çoğunlukla da hiç pişman olmadan kendim yiyorum:) Bu durumda kekin çok olmasına gerek yok elbette. Hazır malzeme bol diye göbeğimize kaçak kat çıkmanın anlamı yok değil mi? Refikanın keki böyle bir şey, kendiniz yedikten sonra ancak ev ahalisine yetecek cinsten:)  
Kekin içine tarçın koymadım. Tarifte olmayınca kendiliğimden katmayı akıl edemedim. Bence elma, ceviz ve tarçın olmadan kekin içinde çok zavallı kalıyor. Çok emin değilim ama muzlu kek pek beğeneceğim bir lezzet olmayacak gibi. Yine de bir defa denemeyi düşünüyorum.
Elmaları çok soymuşum. Kalanları kabaca doğrayıp şekerle kaynattım. Hatta içine 8-10 tane kadar da kuru kayısı  doğradım. 5-6 karanfil ve 1 çubuk tarçınla kayısılar yumuşayana kadar kaynattım. Tarçınla karanfilleri çıkarıp blendırdan geçirdim. Tadını suyla ayarlayıp buzlu buzlu içtim. Miiisss... Keki de meyve suyunu da tavsiye edebilirim.

ATKIDAN BÜYÜK, ŞALDAN KÜÇÜK, SABUN GİBİ KÖPÜK KÖPÜK:)

Kermes için ördüğüm şal. İp gene evdekilerden. 5-6 belki de 10 sene önce almıştım. Güya beğenirsem devamını da alıp büyük bir şal yapacaktım. Ama bir karış kadar örüp bırakmışım. O kadar çok tüyü uçuşuyor ki, anlatmak namümkün. Belki de bu yüzden yarım kaldı. 
Aslında ip beğenilmeyecek gibi değilmiş hani. Çok güzel bir rengi var. Sıcak tutacağı da kesin. %100 yün değilse bile, doğal yün katkısı fazla diye düşünüyorum. Kokusundan da belli. Anchor markalı ama artık üretildiğini düşünmüyorum, onca yılın ardından:) 
Sonuç olarak elde kalan yarım yumakla şaldan küçük, boyun atkısından büyük bir şey ortaya çıktı. Firkete ile ördüm. Perşembe gün açılacak olan kermese verilmeye hazır. 




10 Nisan 2013 Çarşamba

NURTEN'İN REJİM YEMEKLERİ

Eşim kahvaltı yapmaz. Güne direkt öğle yemeğiyle başlıyor. Üstelik babasının tıpkıbasımı oğlum da kahvaltıyı atlamaya pek meyyal bir çocuktu. Yine de ben, neredeyse bu seneye kadar kesintisiz her gün kahvaltı hazırladım. Onlar yediler-yemediler ayrı konu. İlkokulda neyse, orta okulda bir yere kadar ama lisedeki bir ergene zorla yediremiyorsunuz. Bir kaç senedir ben de işyerinde kahvaltı yapıyorum. Hele bu sene oğlum da evde olmayınca, kahvaltı evde hepten kalktı. 10-15 dakika boyunca bir yandan sabah çayımızı içip simit yerken, bir yandan da aslında sabah toplantımızı yapıyoruz. Bu sabah işe giderken artık bu gidişata bir son vermeye, müslili, Kelogslu hafif kahvaltı yapmaya, rejime girmeye karar vermiştim. Kanıtı aşağıda, masamda rejim kahvaltılıklarım..      
Çıtır simit her daim liste başımız. Ama bazan birimiz börek, kek, çörek falan getirmişsek, menü değişiyor. Tam da evden çıkarken hamarat Ceren'imin bize kahvaltılık getirdiğini, simit almamam gerektiğini öğrendim.   
İnsanın ilk rejim günü can arkadaşı tarafından ancak bu kadar sabote edilebilir. Ben zaten kalıplara sıkışamayan,  likid yapıda, ayartılmaya müsait bir insanım, bana bu yapılır mı? Neyse, çilekli tart ve ıspanaklı börek yedikten sonra, bunların üstüne rejim yapmaya karar verdim ben de:)
Mütevazi kahvaltı soframız: Yüksekliği diz boyunda, ebatları zigon sehpadan hallice, 5-6 gerektiğinde 8 kişi etrafına sıkışabildiğimiz, eski bir sehpa! Mütevazilik hakikaten de diz boyu:))
Akşam eşim Galatasaray maçı izlemeye hazırlanırken "dondurma ister misin" dedim, istemedi. Laf olsun diye "ben ister miyim" dedim, "istersin, yanında nescafe de istersin" dedi. Ay bu adam benim zevklerimi takip mi etmiş ne? Tamam epeydir nescafeden hoşlanmadığım için son zamanlarda Cafe Crown Latte içiyor olabilirim ama en azından dondurmayı bir şeyle içtiğimi biliyor. Oy oy oy oy oyyyy! romantizmime sağlık:) Galatasaray, canım benim, sen ülkeyi sevince boğduğun bu maç öncesi, ben zaten 1-0 önde başlamıştım maça:))
Yeni başladığım işlerden birini aşağıda görüyorsunuz. Daha önce bahsettiğim kermese örüyorum. Ben oyuncaklı şeyleri seviyorum ama insanlar kermes de olsa, para verecekleri şeylerin, daha alışılagelmiş, geleneksel olmasını istiyorlar. Yani daha ayakları yere basan şeyler üretirsem, getirisi fazla olur diye düşünüyorum. Bu yüzden şala dikey geçiş yaptım. İpler çok eski. Evde bir şekilde alınıp kalmış ipler. Hem kermese bir şeyler yapılmış, hem de ortalık toparlanmış oluyor.  
 Rejime gelirsek... Bir gelebilsek, yapacağız o rejimi amaa.... 

9 Nisan 2013 Salı

SON GÜNLERDE VE SONRAKİ GÜNLERDE

Son günlerde netten bir sürü alışveriş yaptık Cerenle (canın kalsın Özlem). Ayakkabılar aldık, ben Singer'den bir kaç dikiş malzemesi, bir çizme, bir tişört, elbise olarak alıp renklerinde hayal kırıklığına uğradığım, bundan sonraki hayatlarına tişört olarak devam etmelerini düşündüğüm iki elbise aldım. Ayakkabıları ve çizmeleri çok özlediğimiz arkadaşımız Özlem için fotoğraflamayı düşünüyoruz:) Burada olsaydı da ona da aldırsaydık (değil mi Özlem)..
Aşağıdaki cici elbise fitilli kadifeden, Ceren'in annesinin Naz için diktiği güzel bir jile. 
Aşağıdaki elbise de aynı ellerden çıkmış, ince fitilli kadifeden. Süslemeler de çok hoş. Bana sadece sizler için fotoğraflamak düştü.

Bahçemizde mantarlar vardı geçen hafta. Bu hafta sonu çimler biçilince onlar da gitti. İyi ki fotoğraf çekmişim. İlk defa bana bu kadar yakın bir yerde mantar görüyorum. Bilenler için önemsiz olsa da benim için harikulade bir şey. 
Zehirli mantarmış. Zaten zehirsiz bile olsa ben asla yemem. Kültür mantarı neyimize yetmiyor? Noluuur, nolmaz:)
Aslında bende de bir kaç bitmiş, pek çok da yarım iş var. Görüntüleyip yayınlasam iyi olacak. Yoksa blog arkadaşlarıma yazdığım  yorumlar "ahkam kesmek " kategorisine girecek. Hani biri bir gün beğendiğim bir paylaşım için "kardeşim, beğenini yazmışsın, senin bunu beğenecek bilgin, görgün, yeteneğin, arşivin var mı" , veya eleştirdiğim bir paylaşımı için "arkadaş, daha iyisini biliyordun da kendin ne demeye kılını kıpırdatıp bir iş paylaşmadın" dese yeridir.
                                               
Bir de yine alerjim depreşti. Bunun sebebi yiyecek, içecek, kozmetik gibi somut birşey olsa ben de ona depreşecem ama sanırım değil. Benim bir görüşüm var; belki bir doktor görüşü de alırım:) Planlarıma göre bu hafta izin alıp önce evde dipli bir temizlik yapacak veya yaptıracaktım. Sonra da ne zamandır bir türlü kabul edemediğim 3 grup misafirimi birer gün arayla ve layıkıyle ağırlayacaktım. Hafta sonları bu türden misafir ağırlamam  neredeyse imkansız. Çünkü cumartesileri ve bazı pazar günleri akraba ve arkadaş günlerim var. Gün olmadığı haftalar zaten bir takım sorumluluklar var. En iyisi hafta içi tadını çıkara çıkara misafir ağırlamak.  Planlara gelince; işler sıkışık. Galiba 15 gün daha izin alamam. Kadınlar erken emekli olsun yaaaa, erkeklerin iki katı çalışıyoruz valla, hem evde hem işte. Kocanla meslektaş da olsan, o akşam gelip hazır yemeğe konuyor; diğer işleri saymıyorum bile..