29 Eylül 2015 Salı

BATTANİYE CANAVARI OLUP ÇIKTIM.

Bayram öncesi 5 gün izin almıştım. Sakla sakla nereye kadar? Geçen seneden kalanlarla beraber 50 gün falan iznim varmış. İşler bitsin diye diye kendimizi bitiriyoruz ki aslında değmiyor bu çabalara, bu da ayrı bir mevzu.
İşte o günlerde elimdeki 16 renk falan iple değişik bir şeyler yapayım diye yola çıkıp model denemeleri derken kendimi yeni bir battaniye projesinin içinde buluverdim. Dolayısıyla değişik bir şey yapmış olmadım ama motifleri birleştirdiğim siyah renkle değişik bir hava elde etmeyi denedim.
Epey bir miktar ördükten sonra, renk dağılımı dengeli olsun diye,  3 sıradan oluşan motifleri önce göbeklerine, sonra ortalarına en son da dışlarına göre sıralayıp eksik renklerden gerekli sayılarda ördüm. Sonra da orta sehpayı işgal ettim ve yayılabildiğim kadar yayıldım. 
Bayram yaklaşınca motifleri üst üste koyup ortalarından ip geçirerek sehpanın üstünden kaldırdım. Şimdi bu 10'lu paketleri sırasıyla açıp birleştiriyorum. Geldiğim son nokta aşağıdaki gibidir. Yarısı bitti sayılır. 
Bu arada benim 5 günlük iznimin üstüne, 9 günlük bayram tatili de eklenince 18 gün kadar hastaneden uzak kaldım. Gerçi bu son 9 gün, dinlenmeden ziyade işle geçmiş olsa da aman nasıl iyi geldi anlatamam. Ancak pazar günü, resmen pazartesi sendromunun dibine vurdum. Höyküre höyküre ağlayasım vardı. Neyse, bugün salı ve ilk şoku birikmiş işleri yarılayarak ve 2 tane de denetim yaparak atlattım. Gerçek dünyaya döndüm yani. 
İyi haberlerim de var: Hafta sonları açılacak olan keçe kursuna kaydımı yaptırdım, yeni eğitim-öğretim yılında ben de okullu olmaya karar verdim. Bakalım, "boyamadığım bir fıstıki yeşil kalmıştı" onu da boyayınca tamam olacak mıyım? Sevgilerimle.

23 Eylül 2015 Çarşamba

KURBAN BAYRAMIMIZ HEPİMİZE KUTLU OLSUN.

Güzel ülkemiz çok zor zamanlardan geçiyor. Gerçi kendimi bildim bileli bu memleketin hiç "laylaylom" zamanları olmamıştır. Milli birlik ve beraberliğimiz için, toprak altında galerilerde madencilerimiz için, sınırda askerlerimiz için, fay hatlarının üzerinde yaşamak zorunda olan büyük kitleler için, eğitim öğretim sistemimiz için, adalet sistemimiz için, doğa ve ekoloji için, laikliğimiz için... biteviye kaygı içinde yaşıyoruz. Sürekli tetikte olmak çok yorucu. Milletçe yorulduk. 
Haftalardır şehitlerimiz için, içimiz kan ağladı. Elbette hayat devam ediyor, hiç bir şey yerinden kalmıyor ama bir kekremsi tad var damaklarda. Bende durum farklı değildi. Bu yüzden biten bu battaniyemi de daha başka yaptıklarımı da paylaşamadım sizlerle. İçimden gelmedi. 
Bu dönemde nasıl sıkı bir küfürbaz olduğumu öğrendim. Küfretmek bir zayıflık göstergesidir, biliyorsunuz. Kendimi dibine kadar zayıf ve çaresiz hissettim günler boyunca. Üstüne bir de ailecek sağlık problemleri eklenince, yapabildiğim tek şey biraz daha radikalleşip sosyal medyada coşmak oldu. Allah hepimizi, çoluk çocuğumuzu korusun kollasın. Onlara nasıl bir memleket bırakıyoruz diye üzülüyorum. Haini, kalleşi, hırsızı, yolsuzu, uğursuzu... Allah hepsini doğru yola çevirsin.  
Nasıl bir coğrafya burası? Milletin komşusu İsveç, Norveç, Danimarka; bizimkiler İran, Irak, Suriye, Rusya... Bulgaristan da etmediğini bırakmadı zamanında. En iyisi Yunanistan, o da Avrupa'nın torpilli şımarık, küstah, hem oyunu bozan, hem topu patlatan çocuğu. Apartman dairesi olsa bu topraklar; paran yoksa bile kredi çeker, değil apartmanı, mahalleyi değiştirir gidersin. Bu kabarık apartman aidatlarını da bundan sonra kendileri ödesinler dersin. Ama koca bir memleket. Bırakılır gidilir mi? Nereye gideriz? Al Suriyeliler: Her şekilde başımıza dert bu insanlar. Hükümetin Suriyeliler politikasını fazla romantik buluyorum. Çünkü yeri geliyor, kendi insanımız bu hümanizmi görmüyor. Ama tvde ölen çocukları, batan botları görünce insanın içi acıyor.  
Geçenlerde hayvan davranışlarının insanlardaki yansımalarıyla ilgili bir belgesel izledim. Hayvanlar hissettikleri her türlü tehdide karşı bir araya toplanıyorlar. Onlar bunu ilkel içgüdüleriyle biliyorlar da biz bir araya gelmek için neyi bekliyoruz? Üzerimizdeki tehdidi hissedemiyor muyuz? Önce halklara, sonra soylara, en son mahallelere kadar bölünüp unufak olmayı ve emperyalist güçlerin oyuncağı olmayı mı bekliyoruz? 
Birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. Atatürk'ün Türkiye'si özgür, demokratik, laik, birbirine saygılı, güçlü bir ülke olarak kalmalıdır. 
Hepimizin Kurban Bayramımız kutlu olsun, hayırlı ve uğurlu olsun inşallah.

6 Eylül 2015 Pazar

GÖKKUŞAĞI BATTANİYESİNDE SON DURUM

Motiflerimi hatırladınız mı? Gökkuşağı renklerine bürünmüş bir bebek battaniyesine doğru emin adımlarla ilerliyor. Eşim bile fikir beyan etti bu sefer, "güzel oluyor" dedi. Yarısı bitti bile.   
Yeşille bitirdiğim yerde yarım motifler yaptım. Kare veya kareye çok yakın bir örtü olmasını bekliyorum. Bitince hafif bir ütü yapılacak, kullanıma hazır şekilde şanslı bebeğini bekleyecek. Bütün bebeklerin şansı açık olsun. Hepsi analı babalı büyüsün. Çok zor, ağır, kasvetli, kötü günlerden geçiyoruz. Bir an evvel bitsin bu kabus ve güzel günler görsün artık insanlık. 

4 Eylül 2015 Cuma

HASTALIK, YENİ UĞRAŞLAR, KÜÇÜK MUTLULUKLAR...

15 günde 2 defa Ankara'ya gidip geldim. İkinci gidişimde cuma günü Kızılay'da epey alışveriş yaptım. En uzun vakti de Bursa Kumaşçılarında geçirdim. Kumaşların güzelliğinden başım döndü. Yıkadım, kuruttum, kesime ve dikişe hazırlar. Bir ara sizlerle de kumaşlarımı paylaşmak isterim. 
Bu arada sanki Afyonkarahisar'da A101 yokmuş gibi, Ankara A101'lerden birinden kardeşimin eşi alışveriş yaparken ben de 2 tane puzzle, bir de sepet aldım. Puzzleların içlerinde 1000'lik 2'şer tane yani toplamda 4 adet puzzle var. Ayrı ayrı paketlenmişler ve yapıştırıcısı da mevcut. Daha ne olsun?   
Sepetim de şu aşağıda gördüğünüz güzelliktir. İçine iplerimi koyuyorum. Keyifle bebek battaniyemi örüyorum.  
Bu arada hafta sonu eve gelince üşüttüm galiba, yine grip oldum. Bir burun hem tıkalı olup hem de nasıl akabiliyor şaşkınım. Nefes almaya gelince tık yok, akmaya gelince çeşme mübarek. Neyse, doktorum rapor kullanmamı ancak idarenin personele verilen raporlarda hassas davrandığını, sıkıntı olmayacaksa rapor vermek istediğini söyledi. Ben ki çalışmak üzere dizayn edilmiş bir insanım, her sene iznim bir sonraki seneye sarkar, rapor falan bilmem, fazla mesai ücreti almadan mesai yaparım, eve iş götürürüm, başkalarının işini de yaparım; arada bir hastalanınca da raporuma karışacaklarsa "ne Şamın şekeri, ne Arabın yüzü" deyip öğleye kadar çalıştım. Ama çok zor oldu. Öğlen eve gelip bir yattım, saat 3te uyandım. Tabi öğleden sonra işe de gidemedim. Bugün artık gidip paşa paşa raporumu aldım geldim. Dinlenmek iyi geliyor. Ayrıca iş yerindeki arkadaşlara da bulaştırmak istemedim. Gerçi bizim serviste bana rapor yüzünden amirlerim dahil kimse bir şey demez ama sistem isyan ettirdi beni. Sonra pek çok personelin, resmi izin ve rapor haklarından sonra kafa izinleri ve idare etmeleri de hunharca kullandıklarını düşününce, idarenin de haklı olduğuna karar verdim. Sonuç olarak evde olmak güzel şey. İşlerimi bir kere daha toparlayayım, izne çıkıp evde keyif yapmayı düşünüyorum. Ama ben bunu hep düşünüyorum. İşlerim de hiç toparlanmıyor...