13 Nisan 2014 Pazar

SİZE GÖSTERMEYİ UNUTTUKLARIMDAN

Daha önce dikip sizlere göstermeyi unuttuğum işlerden biri daha. Baykumaştan satın aldıklarımla birlikte gelen hediye dantel kumaşla diktim. Kalıp olarak yine, üzerimde duruşunu beğendiğim bir hazır penye bluzumu kullandım. Danteli beyaz sandy kumaşla duble ettim. Hatta o kadar kolaylaştırdım ki işi, sandy ve danteli birlikte tek seferde diktim. Hafta sonu gezmeye giderken "hanım hanımcık" konseptine uygun olsun diye pileli siyah eteğimle birlikte giydim. Fotoğrafları dönüşte çektim. Bu dantel kumaş çok ciciymiş, sitede bulursanız muhakkak alın derim.



10 Nisan 2014 Perşembe

DİKİŞTE OVERDOSE !

Bu hafta izinliyim. Pazartesi teyzemle Bursa Kumaş Pazarına gittik. Daha önce aldığım zebra ve leopar desenli kumaşlarımın vahşi görüntüsünü dizginlemek için düz siyah gömleklik kumaş almaktı tek niyetim. Kombinleyip gömlekler dikecektim. İlaç niyetine ayol, insan 1 metre olsun gömleklik siyah kumaş bulamaz mı? Hadi ondan geçtim, beğendiğimiz her kumaşın da top sonuydu ve istediği kadar olmasa da teyzem, bir kaç ufak tefek kumaş aldı. 
Bense tam çıkarken, ne zamandır kış bahçesi için düşündüğüm takıma uygun duck kumaş buldum. Kombin olarak da dertsiz masa örtüsü kumaşı aldım. Sandalyelerin 2,5 yıldır kullanılan minderleri, şu üstte gördüğünüz resimdeki mavi incecik şeyler haline gelmişti ve onlar da değişse iyi olurdu. Hemen biri kalın biri ince 2 plaka da sünger aldık: Kalın oturma yerine, ince ise sırt dayama amaçlı. Malzemeyi getirip oğlumun odasına serdim, kumaşları makinaya atıp yıkadım. 
Kumaşlar yıkanıp kuruyuncaya kadar süngerleri ölçüp kestim (8 sandalyem var zannediyordum, 6 taneymiş. Şimdi fazladan minderlerimiz var artık). Allahım o ne pislik öyle? Oğlumun odası berbat oldu. Kumaş çok olunca kesme işi koridora sarktı, bir de orayı mahvettim mi üstüne?Pazartesiyi bu kadarla kapattım. Salı minderleri evde bulduğum eski-yeni, beyaz kumaşlar ve kumaşımsılarla kapladım, çünkü sünger kıpırdadıkça dökülüyordu. Minderlerin yüzleri yıkanınca ne olacağını düşündüm, arada bir astar olması gerektiğine karar verdim. Astar için taa çarşıya gidip yeni bir şey almak içimden gelmedi, üşendim. Ama o kadar minderi ve sırtı kaplamak için ne buldumsa yırtıp, kesip kötü emellerime alet ettim.
Bugün (çarşamba) nihayet şekillenmeye başladı her şey. Kılıfını dikip giydirdiğim sünger minderleri alıp, alıp alt kata indim, sandalyelere koyup, koyup izledim. Kalan kumaşla da bir runner diktim. Aslında onu da astarlı yapacaktım ama bakınız bir önceki paragrafi çarşıya gitmeye üşenen ve evdeki beyaz kumaş stoğunu tüketen amatör terzi! 
Şimdi sadece, minderlerin makinada kapanmayan açık ağızları kaldı elde dikilecek. Onu da yarın evi temizledikten sonra dikmeyi düşünüyorum. Olmadı, cuma günü gelecek misafirlere birer iğne iplik verir, oturdukları minderin açıklığını, kendilerine kapattırırım. Nasıl fikir ama?
Pek hoşuma gitti valla. Poz poz fotoğraf çektim. Bir önceki yazımda bahsettiğim şey buydu işte. 
Sonuç olarak: 

  1. Hazır alabileceğim bir takımdan daha pahalıya iş çıkardım ortaya ama boyutlar istediğim gibi oldu. Çünkü bu masa ortadan iki kademe daha açılıyor ve salondan, mutfaktan da sandalye çekip sülalecek yemek yiyebiliyoruz. Bu büyüklükte masa örtüsü zaten yok, hazır satılan. Ayrıca minderler kalın ve yumuşacık oldu, Koçtaş'ta ve Tekzen'de böyle kalını da yok.
  2. Süngerden minder dikecekseniz, üzgünüm ama kesinlikle astarlamanız gerekiyor. İşin en zor ve pis kısmı süngeri kesmekse, en uzun süren kısmı da astarlamak oluyor. Kılıfı bile daha kolay dikiliyor.
  3. Duck kumaşın kenarları atıyor. Atmadığını düşünürdüm oysa ki... Hayal kırıklığı oldu, her tarafını evdeki makinada overloklandım. Izdıraptı yeminle. 
  4. Kış bahçeme bahar gibi geldi bu takım ama duvarların rengini ve dökülmüş boyalarını gözüme çarptırdı, iyi mi? Evin erkekleri boya-badana işine nasıl razı edilecek, razı edilemezse bir boyacı nasıl tutulacak, 4-5 metrekare duvar boyamaya hangi usta razı olacak, şimdilik bunları düşünüyorum.
  5. Çiçekleri yenileme ve dikme zamanı geldi.
  6. Bu kadar pis ve uzun dikişten tıkandım, benden bir süre dikiş beklemeyin artık anacım artık.

7 Nisan 2014 Pazartesi

DALYA!

Bütün gün tepede dans eden güneşi ıskalayıp son ışıklardan faydalanmak için acele çekilmiş battaniye fotoğrafıyla geldim. Yarı gölgeli ne fotoğraflarım daha var, bunlar en iyisi;) Ama mazeretim var. Bir kaç gün içinde becerebilir ve yayınlayabilirsem beni affedeceksiniz. Haydi bana kolay gelsin!

6 Nisan 2014 Pazar

DENEMELER

Dün gece saat 02.00- 02.30 sularında, bebek battanilerimden birini daha bitirdim. Yarın görüntüleyebilirsem sizlere de gösteririm. Elim boş mu kalsın, hemen ortadaki renkli kısımlarını önceden ördüğüm başka bir battaniyeye başladım.

                      

Geçtiğimiz 1-1,5 ay, iş yerinde son derece zor ve yoğun günler geçirdik. Stres had safhadaydı. Ülke gündeminin yoğunluğu da cabası. Milletçe kendimize bir okuyup üflesek mi ne yapsak bilemiyorum. 
Aslında işler yolunda gitseydi, niyetim Sevgili İrem'in HEYECANLI ÇEKİRGELER ve Sevgili Çiğdem'in BERBER PANTOLON DİKELİM etkinliklerine katılmaktı ama olmadı. Linklerini veriyorum, siz gider kendiniz görürsünüz artık.
İrem'in etkinliği bitti. "Kumaşlarım var, pantolon dikebilirim, bari Çiğdem'e yetişeyim" diyorum ama bakalım, nasip...

4 Nisan 2014 Cuma

BAHÇEMİZE BAHAR GELDİ.

Antalya'ya yerleşen arkadaşlarım epeydir dağ, bayır, çiçek, deniz, böcek fotoğrafı paylaşıyor. E sıcak memleket, baharı da erken geliyor elbette. Bize de bir kaç hafta önce bir "ce eeee!" dedi ama, arkasına sıkı soğuk yaptı her zamanki gibi. İki gündür havamız iyi gene. İnsanın çiçekleri de dikesi geliyor ama biraz daha vakit var, yoksa Afyon'un gece soğuğunda dışarıda ölüyor zavallı çiçekler.
Bahar gele gele tek ağacımıza geldi yalnız: 10-15 gündür, bordo renkli yaprakları çıktığı için çok sevdiğim ağacımız çiçeklendi. Bordo yapraklar daha sonra gelecek ve sonbahara kadar bize arkadaşlık yapacak. Diğer ağacımız farklı bir cins galiba; o daha sopa gibi uzatmış dallarını soğuk soğuk yüzümüze bakıyor. Bu bordo yapraklı ağacın yeşili gibi. 
O kadar Botanik okudum boşuna. Ama baksanıza ne güzel çiçekler değil mi? 

2 Nisan 2014 Çarşamba

% 88

Akşam eşim biraz gecikecekti. Yemeğimi yedim, çayımı içtim, internetin dibine indim. Net net gezinmek de sıktı bir yerden sonra, ekranı değiştirmeye karar verdim. Açtım tvyi, biraz zaplayıp sinema kanallarına hızlı hızlı baktım: Çoğu sinema kanalında "çocukların zihinsel ve bedensel gelişimine zarar veren" türden filmler vardı. Ben de bir Fransız filmi denk getirdim, izledim yumuşak, yumuşak. Tabi bu arada üç beş motif daha ekledim. 12 motif kaldı, sevindirik oldum. 
 Eşim Fransız filmlerini hiç sevmez, hazır o da yokken, deneyim olsun istedim. Çünkü adamcağız ilk 10 dakikadan sonra tahammülünü kaybediyor. Film bittikten sonra düşündüm de, Fransızlarla birbirimize hakikaten Fransızız:) Esprileri, hayata bakışları, duygularını ifade etmeleri çoook farklı. "Dünyaya aynı pencereden bakmamak" şöyle dursun; "aynı pencereden bakıp farklı dünyayı görmek" durumunu hissettim. Yine de en çok görmek istediğim yerler arasında başı Fransa çekiyor. 

1 Nisan 2014 Salı

HER ŞEY EV YAPIMI

Tavuk tüketiminin minimum olduğu bir evde yaşıyoruz. Beyaz eti allayıp pullayıp servis etmek lazım, aksi takdirde bizde gideri yok. Tavuk bagetler sosta 1 saat kadar marine oluyor, derin bir fırın tepsisine olduğu gibi boca edilip üzeri tavuklara değmeden aliminyum folyo ile sıkıca kapatılıyor, fırında maksimum sıcaklıkta pişiriliyor, afiyetle yeniliyor. Yağ bile koymaya gerek yok, tavuğun kendi yağı yetiyor.  
Sosunu kendim hazırlıyorum. Bolca yoğurt, salça, tuz, kekik, kimyon, az kırmızı biber, karabiber, unutmazsam soğan suyu ve dövülmüş sarımsak karıştırılır, alın size en bi güzelinden, en bi sağlıklısından tavuk sosu! Yoğurt kendi üretimim ve biraz ekşi oldu, limon katmadım. Yoksa limon da çok yakışıyor. Katkı maddesi yok, zararlı madde yok, kıvam artırıcı yok, stabilite sağlayıcı yok, raf ömrü uzatıcı yok, sanayi ürünü, fabrikasyon hiç bir şey yok. Yedin yedin, yemedin bozuldu yani. Sağlıklı olanı da bu bence.  
Epeydir hastanede bir çalışandan süt alıyorum. Pazartesi ve cuma günleri eve sütle dönüyorum. Gelsin muhallebiler, gitsin yoğurtlar. Sütü kaynatıp soğutunca oluşan kaymak tabakası da cabası. Laf aramızda bu kaymakla kabak tatlısı bile yedim bu sene. Hele oğlumun geldiği hafta sonları ballı kaymaklı kahvaltı mükemmel oluyor. 
Bakıyorum da senelerdir misafirlere ikram ettiklerimi, ikramın kalitesini belirtmek için "ev yapımı, kendim yaptım" diyorum. Hazır şeyler ikram etmekten mutlu olmuyorum. Elbette evde hazır kuvvet, acil durumlar için satın alınmış ıvır zıvır da bulunuyor ama bunları ikram ederken kendimi huzursuz hissediyorum.   
İki yıldır bahçede domates ve çok az miktarda da biber yetiştirdik. Yazın bir kaç ay dışarıdan hiç domates almıyoruz desem yeridir. Oğlum "bir de kapıya inek bağlayıp, bahçeye de dört tavukla bir horoz attık mı tamamdır" diyor.  
Bu arada tabaktaki kırmızı biber sosu yazdan yaptıklarımdan, karışık turşu da zannederim teyzemin yazdan yaptıklarından. Yaşasın domestik hatunlar!