31 Ekim 2015 Cumartesi

PUZZLELAR

İki aydır ara ara puzzle yapıyorum. Bir akşam ani bir heves geliyor, yemek masasını işgal ediyorum, 4-5 akşamda 1000'lik bir tablo bitiyor. Zaten çerçevesini bitirince 130 tane parçayı yerine koymuş oluyorsunuz. % 13'ü yani. Geriye kalıyor % 87. 
Bitirdiğim 6-7, ve hiç başlanmamış 1 puzzle var elimde. O da bitsin, ilk etapta 4 tanesini çerçeveletip merdiven çıkışlarına takmayı düşünüyorum. Çünkü gözüme çok boş geliyor bu merdivenler. Bakalım nasıl olacaklar? Renkler pek güzel çıkmıyor çünkü hep gece az ışıkta çekiyorum bu fotoğrafları. Neyse artık, bir kaç hafta sonra yerlerinde görüntülemek üzere, hepinize sevgiler gönderiyorum.   
NOT: Bu puzzlelar A101'den alındı. Normalde 1000 lik olanları senelerdir 40-60 TL civarında bir fiyatla alırken, 2 tane 1000 lik puzzle bir kutuda 20-25 TL civarında bir fiyatla satılmıştı. Kalitesi de fena değil. Almak isterseniz, hiç düşünmeyin derim.

30 Ekim 2015 Cuma

İNSTAGRAMDA KENDİMİ KAYBETTİM AMA HÜKÜMSÜZ DEĞİLİM :)

Bir kaç aydır instagramda fıldır fıldır geziyorum. Özellikle örgü battaniyeler, danteller ve dikiş diken hanımların başarılı üretimleri dikkatimi çekiyor. Bir kaç tane fotoğraf sanatçısının karelerine deli oluyorum, bitiyorum. Ne güzellikler yakalıyorlar, şaşırıp kalıyorum. Mutfakta çorba karıştırırken, iş yerinde öğle yemeğimi yerken, kavşaklarda süresi 1 dakikayı aşan kırmızı ışığa yakalandığımda... Sürekli elim instagrama gidiyor. Tabi bu duruma telefonumun şarjı dayanamıyor. Galiba bağımlı oldum bu renkli renkli, cıvıl cıvıl fotoğraflara. 
Bu motife de bir yabancı instagram kullanıcısında rastladım. Sonra bir kaç Türk arkadaşta daha gördüm." Bende de olmalı, olmalıı, olmalııııı, nihohohohoooo" diyerek elimdeki iplerle işe giriştim. 4 motiften bir kırlent yüzü çıktı. Ama benim asıl niyetim 50 numara iple seccade örmek. Bakalım bu işe de girişir miyim. 

22 Ekim 2015 Perşembe

ŞİMDİ OKULLU OLDUM :)

Sonunda keçe kursumuz açıldı. Sevgili Birsel'ciğimin itici gücü olmasa hayatta başaramazdım bir kursa gitmeyi. Gerçi daha ilk haftadan cumartesiyi kaçırdım ve ancak pazar sabah dersine girebildim ama bu bile benim için başarıdır. Devamlılığı nasıl sağlayacağımı ise bilemiyorum. 
Kurs binamız benim çocukluğumda hamamdı. Sıkı bir hamam kültürü vardır ilimizde. Dolayısıyla ben de yakın zamana kadar bundan ziyadesiyle yararlandım. Ancak son yıllarda; yeni açılan termal otellerin havuzları, eskiyi ihmal, biraz da tembellik gibi etkenler hamam sefalarımıza ket vurdu. Üstelik benim gibi pek çok kişi olmalı ki, önce kapanan sonra da uzunca bir süre kaderine terk edilen hamam binası yıkılmak üzereyken restore edilip el sanatları, müzik vb kurslar için kullanılmaya başlanıldı. 
İlk kurs günümde pratikten bir keçe çanta kestik. Ben çantayı iğne oyası temel tekniği ile çepeçevre diktim. Birsel ise önce süslemesine ağırlık verdi. Aşağıda onun papatyalarını görüyorsunuz. Hatta bir ara nasıl duracak diye merak edip benim çanta üzerinde deneme sürüşü de yaptık papatyalarla. Arkadaşım tohum kısmı için sarı düğmeler dikti. Çok hoş oldu, hepimiz çok beğendik.
Aslında bizim çalıştığımız suni keçeymiş. Kurs hocamızın babası keçeciymiş ve istersek bize gerçek keçe temin edebilirmiş. Hocamız babasının numune gerçek keçelerini gösterdi bize. Doğal keçenin dokusuna bayıldık. Renklerden bahsetmiyorum bile. Birsel yeşil, bense mor bir yelek dikelim istiyoruz. Ama keçenin metrajı bildiğimiz kumaşlar gibi değilmiş. 125cm X 80cm dedi sanırım hoca. Bu durumda önce modeli ayarlayıp kalıplarımızı kesmemiz ve ne kadar keçeye ihtiyacımız olduğunu tespit etmemiz gerekiyor. Çünkü doğal keçe biraz masraflı 1 tabakası 30 TL idi galiba. Birselle ben de maşallah "genç irisi" olduğumuz için, modele göre belki de 2 tabaka almamız gerekecek. 
Şimdilik yelek konusunda acele etmiyorum. Daha neler yapabiliriz bir görmek istiyorum. Çünkü dikeceğim yeleğin, kendi açımdan, keçe otantik bir kumaş da olsa görüntüsünün şık ve şıkır şıkır olmasını arzu ediyorum. Süslemeleri özel ve özenli oldun istiyorum. Bunun için de biraz daha yol almam gerektiğini düşünüyorum. Malzemeyi tanımak önemli bence. Daha 1 gün kursa gittim, kendimden çok şey beklememeliyim, değil mi ama?    

18 Ekim 2015 Pazar

YİNE BATTANİYE DESEM ;)

Sıkıldınız battaniyelerden biliyorum ama göstermesem çatlayabilirdim. Akşam akşam, hiç dizi sevmeyen eşimin, bütün sabrını zorlayarak tahammül ettiği ve biter bitmez kanal değiştirdiği 80'ler dizisini izlerken son 7 motifi de birleştirdim. 

Laf aramızda; aman bir gece de o tahammül ediversin. Her akşam haber, spor ve belgesel kanalları hayatımızın içinde. Bir kısmı sahibinin sesi, ne marka olduğunu yazamayacağım çok bilmiş gazeteciler, kerameti kendilerinden menkul 90 dakikalık maçı 290 dakika konuşan spor yorumcuları, her birine oturduğum yerden laf atıp zaman zaman da saydırdığım siyasiler, su aygırları, deniz aslanları, öküz başlı antiloplar ve kutup ayılarıyla geçen akşamlarımız dışında, haftada bir gün de olsa hafif bir şeyler izlemek iyi geliyor. Gerçi biz tvye gözümüzü dikip öööyyylece izlemeyiz. Tv genelde radyo niyetine açıktır evde. Ne de olsa "Arkası Yarın" kuşağı insanlarıyız.

Aslında arada bir zapping yaparken denk geldiğim örneklerden yola çıkarak eşime hak vermiyor da değilim hani. Çok fazla dizi var ve tamamına yakınında zekaya dair hiç bir şey yok. Zekadan geçtim, insani pek fazla bir şey de yok. Gerçek hayatta kan davalın olsa, sana arka arkaya makinalı tüfekle tarar gibi o iftiraları, yalanları atamaz; komşunun 18'lik yeni yetme kızı, içinden az önce geçtiği çemberi sahibi olan feleğe tersten giydirip bir de üstüne düğüm atabiliyor. Veya milletin iş, güç derdi yokmuş gibi, tüm dizi karakterleri esas oğlanla esas kızın aşklarının etrafında pervaneye dönüşüyorlar. Olmadı, yanlış anlamalar, ille de  bir şiveli konuşmalar falaaaan falan. Örnekler çoğaltılabilir elbette. Senaristler zorlama diyaloglarla seyirciyi de kendilerini de salak yerine koyuyorlar çok afedersiniz. 

Neyse işte, battaniyenin içi bitti. Sıra en zevksiz; çünkü en heyecansız kısmına geldi, kenarına yani. Dön baba dönelim halleri...

9 Ekim 2015 Cuma

PART-TIME BİR İŞ İSTİYORUM, VAR MI TAVSİYENİZ?

Hafta içi hakikaten çok yoğun bir işim var. Hafta sonları ise "keşke hep hafta içi olsa" dediğim bir tempom. "Çalışma, ihtiyacın mı var, kocan sana bakamaz mı?" veya "modern hayat kadını vurdu, aileye darbe indirdi, bıdı, bıdı, bıdı" diyenlerle laf yarıştıracak modda değilim şu an :) Evimi özlüyorum hakikaten. Bu duyguyu ev hanımları, ancak uzun bir tatilden dönünce -belki- hissedebilirler. Çünkü sürekli evde olmanın da yıpratıcı, öğütücü bir etkisi olduğu gerçek. Çalışmasalar bile muhakkak bir ev dışı uğraşları olmasını tavsiye ediyorum kendilerine.   
 
Neyse, bayramdan önceki hafta izinliyken, mecbur kalmadıkça evden dışarı çıkmadım. Bir üretim, bir üretim, yeni modeller, denemeler, yanılmalar, yeniden denemeler, yeni renklere yelken açmalar, puzzlelar, yeni fikirler, kitap okumalar, neler, neler... Bu iki kırlent de o günlerde çıktı ortaya. Kolay başlanan, kolay biten cinsinden. Nasıl kafa boşaltıyor, nasıl rahatlatıyor örgüler anlatamam. Gerçi yapanlar bilir zaten, anlatmaya gerek yok. Bir meşguliyeti olmayanlar da zaten bizim bloglara takılmaz, anlatamadım diye dert etmeye gerek yok :)

El netice, bu güzelliklere ve saz arkadaşlarına daha çok vakit ayırmak için part-time işlerimiz olsaydı ne iyiydi değil mi?

6 Ekim 2015 Salı

MODA KENDİNE YAKIŞANI GİYMEKMİŞ; ÖYLE DERLER...

Burda dergisine son 4-5 yıldır aboneyim, her ay adresime geliyor. Market market dolaşıp aramak konforlu bir iş değil. 
Bu ay ne dikerim diye değil de ne dikmem diye tespitlerim daha çoktu galiba. Epeydir ilham perisi benden köşe bucak kaçıyor. Gerçi hemen şimdi yanı başıma geliverse şu üstteki pantolonu kat-i surette dikmezdim. Bluz güzel ama daha önce de denemiştim buna benzer bir modeli, fazlasıyla geniş duruyor, onu da dikmezdim.  
Yukarıdaki pantolon da aynı kalıp olsa gerek. Belki zayıf hanımlara yakışır ama bana yakışmayacağı kesin. Bluz fena görünmüyor, kalıbına bakmam lazım, dikilebilir bir şey mi, ya da dikmeye değer mi incelemek lazım.
Buyrun, ekstra bol sınıfından bir de kaban size. Belki ilerleyen günlerde bu bol parçalara alışır gözüm.  
Saten sabahlık gibi bir manto giyer miydim acaba? Daha genç ve fit bayanlar değil elbette sorularımın muhatabı.  
İnsan kendine bunu da yapmamalı zannımca. Siyah mus çorabın üzerine alabildiğine açık, bantlı ve üstelik pembe renk topuklu ayakkabı giymemeli. Aslında sorun tamamen bende olmalı. İzinliyken kanallardan birinde Nurella ve saz arkadaşlarının programına rast geldim. Yakışmış veya yakışmamış dedikleri hiç bir kombinde, bu arkadaşlarla aynı safta duramadım. Ben beğendim onlar sevmediler, ben nefret ettim onlar tuttular. Demem o ki, ben modadan anlamam, trendlerden bi-haber olabilirim ama en azından bana yakışmayanı iyi bilirim :) Bu ayakkabıyı neden siyah mus çorabın üstünden sırıttırayım ki? Açık ayakkabıyla çorap giyilmezdi hani? Nerede bu devlet? Sorumlulardan hesap sorulsun bence. Yetkililer çıkıp esefle kınayabilir de; o kadarına ben karışmıyorum. 
Sevgilerimle.