12 Mart 2016 Cumartesi

TAVŞAN GİBİ DİKİLİP, KAPLUMBAĞA GİBİ FOTOĞRAFLANAN MANTOM

Blog arkadaşım, Atom Karınca, şen, şakrak, şeker hanım sevgili MEVLÜDE manto kaban etkinliği düzenlemişti.  
Katılmamak olur mu? Seve seve, koşa koşa katıldım elbette. Mantomu diktim. Ama siyah olduğu için kendi kendimi görüntülemem çok zor oldu. Sonuçta heves edip, 2 dönem fotoğrafçılık kursuna gitmiş ve sergilere fotoğraf vermiş bir kardeşim olsa da ben hala daha cep telefonunuyla sanat çekimleri yapmaya çalışan bir blogerım. Kardeşimle senede bir kaç kere görüşebildiğimiz için, bu mantoda ondan bir şey bekleyemezdim. Ben de oğlumu bekledim. Ama oğlanın Afyon'a gelmesiyle Ankara'ya geri dönmesi bir oluyor. Eşim deseniz, ne fotoğraf çekmeyi seviyor, ne de çektiği görüntüler bir şeye benziyor. "En iyisi iki dolap arasında kendi kendimi çekerim, ne minnet edicem bu 3 adama" diye açtım ışığı geçtim ayna karşısına. Gerçek mantom sizin gördüğünüzden bir tık daha iyi. 
Bebe yakalı, reglan kollu, her zaman diktiğim manto modelini kullandım. Bu manto, sanırım aynı kalıptan diktiğim beşinci iş. Yakasına uzun zaman önce aldığım, havalar çok soğukken giydiğim, bu yüzden de senede ancak bir kaç kere kullandığım bir mantonun kürkünü tutturdum. Bu kürk yaka ilik-brit yardımıyla duran seyyar bir şey. Çok kullanışlı.
İşte bu aşağıdaki görüntü de tamamen benim saçma "fantezilerimden" biri daha. Ne lüzumu varsa cep içinde puantiyeli bir kumaş kullandım. Sanki astar kıtlığı varmış gibi. Sanki astar yetmemiş gibi. Galiba beğendiğim sevdiğim kumaşları tek bir yerde kullanmakla yetinemiyorum. Allahtan cepler kapaklı da dışardan görünmüyor. Ama kapak olmasa görünecek şekilde duruyor, o ayrı elbette. 
Yaka içine daha düğmeler dikilecek. Size göstermek için iğneyle tutturdum. Sevgili MEVLÜDE seni fazlaca beklettim. Çok özür diliyorum bu gecikmeden dolayı. Ellerine, emeğine sağlık. Başka projelerde görüşmek üzere diyorum. Sevgilerimle.

3 Mart 2016 Perşembe

MİMLENDİM

 Sevgili DİKİŞ SEVDASI blog arkadaşım Sevdacığım bir mim devam ettiriyor. Beni de davet etmiş sağ olsun. Mimini severek cevaplıyorum:

1.Yakın çevrenizdeki insanlara blogunuzdan bahsediyor musunuz?
Yakın çevremde hemen herkes benim blog yazdığımı biliyor. Bazıları takip ediyor. Bazıları arada akıllarına gelirse topluca bakıyorlar. Sonuçta blog yazmak ya da takip etmek için o konuyla yoğun olarak ilgilenmek gerekiyor. Bloğumu bilip beni takip etmeyen akrabalarım ve arkadaşlarım çoktur. Bazan da arkadaşlarımın hiç tanımadığım arkadaşlarının beni takip ettiğini öğreniyorum, çünkü onların ilgi alanında oluyorum, bir şekilde onlarla da tanışıyoruz, memnun oluyorum. Yoğun çalışma hayatım bloğumu birazcık ihmal etmemi gerektiriyor. Emekliliğe çok var ama o emeklilik bir gelirse aklımda deli fikirler var!         


 2.Neden blog yazıyorsunuz?
Bir iş ortaya çıkaran üretken insan, bunu sadece kendisi bilmekle yetinemiyor. Bir zaman sonra "bakııın, ben ne yaptım" demek ihtiyacı içinde bulunuyor. Son derece çocukça ama son derece insanca bir durum. Kendimi bildim bileli, lüzumlu-lüzumsuz üretiyorum. Oyuncaklarım bunlar benim. Kafa boşaltma, zor hayat şartlarına ve çalışma hayatına karşı yeniden şarj olma yolum. Blog alemine dalmadan önce yaptıklarımı öyle kolayca herkese gösteremezdim. Çünkü herkesle aynı frekansta olamıyoruz. Kimi takdir duygusundan yoksun, kiminin estetik anlayışı benimle farklı, kimi fesat, kimi çıkar sağlamaya çalışıyor, kimi de neden bunları yaptığımı hakikaten anlayamıyor. Öyle ya parasını kazanan bir kadının bunları yapmaya ne ihtiyacı var ki? Bunları yapmaya harcayacağı zamanda neden gezmeye gitmez veya tvde evlenme programını izlemez ya da ibadet etmez ki? Ne kadar insan varsa o kadar farklı nedene sebep bulma ihtiyacı var. Ama blogda bir frekans var. Hepimiz o dalga boyları aralığında dans ediyoruz. Az ve öz arkadaşla paylaşımların tadına doyum olmuyor. Çok şey öğreniyorum hepinizden, hepiniz var olun.    

         
3.İlk yazınızla son yazınız arasında ne gibi farklar var?
 Blog tutmaya ilk olarak Mayıs-2007'de blogcuda başladım. İlk paylaştığım fotoğraflar sayfaya sığmayacak kadar büyük çıkıyordu. Daldan dala atlıyordum. Sonra birazcık toparlandım. Bu sefer de blogcunun fotoğraf yükleme sitesi çöktü, fotoğraflarımın çoğu gitti. Ben de blogspota geçtim. Blogspotun eski kontrol paneli daha kolaydı. Son zamanlarda blogspotta siz de yaşıyor musunuz bilmem, yazıların boyutunu, rengini, şeklini ayarlamakta zorluklarla karşılaşıyorum. Lütfen başka bir adrese daha gitmek zorunda kalmayalım.Sanki yazdıkça paylaştıkça biraz daha güzelleşiyor içeriklerimiz ya da bana öyle geliyor.

               
4.Blog yazmak normal yaşantınıza neler kattı?
Blog arkadaşım olan bu güzel insanlarla normal hayatımda bir araya gelmem mümkün değil. Sadece Türkiye'den değil, Dünya'nın bir çok yerinden arkadaşlarım oldu. Başka başka bakış açılarını fark ettim. Hepinizi ekran karşısından da olsa tanımış olmaktan çok memnunum. Umarım aynı duyguları ben de sizlere yaşatabilmişimdir.      

         
5.Yakın arkadaşlarınıza blog yazmalarını önerir misiniz?
Blogcuya başladığımda bir kaç arkadaşımı da yüreklendirdim, bazıları bir tek yazıda kaldılar, bazıları biraz daha yazıp bıraktılar. Blog işi ısrar ve az da olsa istikrar işi. Her bünyeye göre değil. Hayvanları çok sevmeme rağmen bir hayvanın sorumluluğunu almaktan hoşlanmıyorum. Blog bir süre sonra bizim evcil hayvanımız oluyor. Beslememiz, özen göstermemiz lazım. Bloğu devam ettiremeyenler bu sorumluluğu sevememiş olanlardır bence. Ama aktiviteleri sevmedikleri anlamına gelmez. Bu, benim bir akvaryuma bile bakamamam kadar doğal bir şey, ben yarı yolda bırakan dostları anlayabiliyorum. Anlayamadıklarım ise biraz takipçi edinip "ben gidiyorum, buralara ait değilim"  deyip gidiyormuş gibi yapanlar. Mesela blogcudan bir arkadaş vardı, Allah selamet versin, "gitmeee, sen olmazsan buraların tadı olmaaaazzz, sensiz olmaaaz, nereye gidiyorsun, bizi de götüüürrr" diyen bir kitleyi yine blogcuda kendisine ait başka bir adrese sürüklemişti. Tabi ortak arkadaşlar falan olunca bir şekilde yol kesişiyor, orayı da kapatıp üçüncü bir dükkana gittiğini gördüm bu arkadaşın. Muhtemelen aynı şeye devam ediyordur. İşte ben bunu anlamıyorum :)  Bu da bir tatmin mekanizması zaar:)      

      
6.Hangi kaynaklardan ilham alıyorsunuz?
 Bütün bloger arkadaşlarım benim ilham kaynağımdır. Pinteresti çok sevemedim ama instagramda müptela oldum. Hiç bir şeyi bire bir yapamıyorum. Beceremediğim için değil, sevmediğim için. Bu yüzden kendi yaptıklarımı bile fazla tekrar etmiyorum. İlhama evet ama yeni şeyler yapmak lazım.


7.Diğer blog sahipleri ile iyi iletişim kurabiliyor musunuz?
 Benim blog arkadaşlarımla aynı apartmanda yaşamak gibi bir fantezim var :) Hepsi çok can kızlar. Tabi aynı apartmana taşınırız, kiminin çocuğu yaramaz çıkar, kimi ayakkabılarının çamurunu benim kapıya sıvar, kimi gürültücü çıkar da anlaşamazsak naparız bilmem :) Belki de onlar beni sevmezler, "seni uzaktan sevmeeeek, aşkların en güzeliii" diye eski mahallelerine dönebilirler. Bak emin olamadım şimdi. Kızlar durduk yere rahatınızı bozmayın e mi?      

      
8.Rahatsız olduğunuz konular var mı?
Blogda sıkıntılı bir durum yok şükür ki. Dünyaya aynı pencereden bakmadığım bir kaç değerli bloger ile izlemeyi bırakarak yollarımı ayırdım. Ancak Facebookta ve instagramda neler neler görüyoruz. Bu insanlarla aynı gök kubbe altında yaşıyor olmaktan şaşırıyorum ve esef duyuyorum bazan. Ne kötü insanlar var. Ben bunlardan hepimizin uzak kalmasını ümit ediyorum.


Mimi devam ettirmek isteyen olursa, sayfasında okumaktan memnun olurum.        

1 Mart 2016 Salı

ÇİÇEKLER VE KADINLAR DİVİTİN-PAZEN ETKİNLİĞİ BİLMEM KAÇINCI BÖLÜME YETİŞTİM.

Sevgili bloger arkadaşım, güzel insan DİKİŞ SEVDASI epey zaman önce bir etkinlik yapacağını duyurmuştu. Ben de pazenler aldım, hem de kaç tane. Kumaş alırken sanki onlar yolda kendi kendilerine dikilivereceklermiş gibi perfasız davranıyorum. Kendimi frenleye frenleye 4-5 parça pazen aldım. 
Aslında kumaşları alırken birkaçını kendime, ikisini anneme ve bir arkadaşıma hediye olarak düşünmüştüm. Anneme sabahlık dikip, sabah namazına kalktığında sıcak sıcak giymesini hayal ettiğim pazen, yıkanmış ve henüz ütülenmemiş olarak beni bekliyor.
Pazenlerden birinin zemini zannettiğimden çok daha cart bir yeşil, ekrandan pembe olarak gördüğüm çiçekleri ise kırmızı çıktı. Hadi buraya kadar tamam da arada sarılar da bulununca içim kalktı, nevrim döndü. Onu da ütülemedim. Yine de aklıma gelirse gündüz vakti ışıkta bakıp karar vereceğim ama bu kesinlikle bir kıyafet olmayacak.
Annem için ve kendim için seçtiğim siyah zeminli mor çiçekli olanlar da çok hoş. Bakalım ne zaman sıra gelecek bunlara? 
Pazenlerin içinde en çok bu lacivert-mavi zeminliyi beğendim. Sanırım 2 metre almışım. E yıkanınca da %10 kadar çekiyor. Bana bir şey çıkmayacağı belli olunca Gülcem aklıma geldi. Kalıp 2016 Mart burdasındaydı galiba. Dikiş için hep gece çalıştığımdan her şey biraz muğlak. Kendime diktiğim deri görünümlü ince ve dökümlü kumaşın kalan parçalarıyla kollar ve cepleri çalıştım. Hem pazen azdı, eklemeye köklemeye sabrım yetmezdi, hem de garnitür kumaşla çalışmak daha hoş olur gibi geldi bana. Haksız da sayılmam değil mi? Evde çocuk olmayınca çocuk kıyafet askısı da yok. Bizim askılar omuzları birazcık gerdi. Eminim güzel kızımda iyi duracaktır. Hafta sonu gönderebilirsem çok sürpriz olacak.    
NOTLAR:
1-İlk defa pazen diktim. Nasıl iple, iğneyle, makinayla, ütüyle barışık bir kumaş anlatamam. Dikişi bir zevkti.
2-Küçük desenli pazenlerden alıp kendime ceket dikmeyi düşünüyorum ama sadece düşünüyorum.
3-Çocukluğumuzda şimdiki kadar çok çeşitte pijamalar gecelikler yoktu ya da belki de vardı da herkesin gücü bunlara yetmiyordu. O zaman Sümerbank'tan pazenler alınır pijamalar gecelikler dikilirdi. Pazen dikerken hep bu hatıralar bana eşlik etti.
4-Ben bu kumaşı çok sevdim son parçasına kadar bir şeyler dikerek değerlendirmeye karar verdim. 
5-Bizi tekrar eski dostumuz pazenle tanıştıran sevgili DİKİŞ SEVDASI Sevda'ya bir kere daha teşekkür ediyorum.